Ұмытылмаған отан, Ұмытылмайтын отандастар


Mart. Ankara-Aksaray-Altaykö



бет43/51
Дата05.02.2022
өлшемі13,87 Mb.
#22958
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   51
23 Mart. Ankara-Aksaray-Altayköyü-Niğde. Sabah erkenden kalktık ve otobüze bindik. Bizim sanatçılar 500 km. sonra Altay köyündeki Nevruz etkinliklerine katılacaklar ve Niğde’de konser verecekler. Artık tepeler ve dağlardan değil ovalardan geçerek seyahat ediyoruz. Tabiat gittikçe bizim Kazak bozkırlarına benzemeye başladı. Yol boyunca yeralan eski binaları yenileme çalışmaları vardı. İstanbul ve Ankara’dan uzaklaştıkça, köy evlerinin terkedilmiş hali bizim (Kazakistan’daki) görüntülere benzemeye başladı. Türkiye’nin kuzeYi ile güneyi arasında nehirlerin deposu gibi olan Tuz gölünün uzunluğu 150km.miş ve biz onun etrafındaki yollardan seyahat ediyoruz. Kayseri yaylasına yakın yerleşen zirveleri karlı bir dağ göründü. Şöfor bu dağın isminin Hasan Dağ olduğunu söyledi. Yani Hasan Ata veya Asan Kaygı olmalı fikrime Askar da Bekarıs’ta katılmış gibi oldular. İki saat boyunca o dağın etrafını döndük. Önce dağın eteklerindeydik yavaş yavaş onu da geride bıraktık. Tepeleri düzlük olan yüksekliklere Kazaklar, Kızgöğsü, Gelindağı, Yalnızdağ, Çıplaktepe veya yalnıztepe gibi isimler koyarlardı. Belki Türkçedeki adı da Başıbüyük, Kesikbaş veya Maltepe midir? O yolda ilerlerken Kayseri yaylalarının çevresinde yol alıyoruz. Gerçek milliyetçi Türklerin Gökbörülerin memleketiymiş. Her sene Gökbörüler Kayseri’de toplanarak Bozkurt partisinin kurultayını yaparlarmış. Askeri idare döneminde Bozkurtların ileri gelenleri sorgulanmışlar ve hapislere atılmışlar. Onların arasında Türkçü Kazaklar da varmış. Onlar bundan gurur duyarlarmış. Şimdi (o parti) Türkiye’de iktidara gelme ümidindeki partilerden biridir. Eğer baş parmak ile orta ve yüzük parmağınızı bükerek; işaret parmağı ile küçük parmağınızı dikerek elinizi kaldırdığınız anda; önünüze gelen bütün milliyetçiler sizi kucak açarak karşılarlar. Göğüslerinde bozkurt rozeti olan gençlerle de sık karşılaşırsınız. Bu da Kayseri yaylalarının kutsalı sayılır. Biz de bunu hatırladık. Niğde’ye ulaştıktan sonra anladım ki, geçmişte kömürdağı delen uygarlık hakkındaki meşhur Kapadokya, Türkçe Ürgüp, Aksaray’ın burnunun dibinde, Hasan dağının ensesinde ve Niğde’ye 70 km. uzaklıkta kalmış. Artık orayı göremeyeceğiz. Altayköyden Kirkaleye doğru çıkarsanız gökbörülerin her sene kurultay yaptığı yaylalara çıkarmışsınız. Bu bölge Türklük özelliklerini korumuş bir bölgedir.
Sırası gelmişken bahsetmeliyim ki, daha önce bahsettiğim yüksek dağın zirvesi gerçekten Hasan Ata imiş. O konuda yerel halk vaktiyle bu bölgeye Hasan isimli bir evliyanın ak maya(dişi deve)sının bulutlara karışarak bu dağın zirvesine gelip çöktüğünü ve Hasan evliyanında bu zirvede vefat ettiğini söylediler. Ve bizim Türklerin de o evliyanın arkasından küçük Asya’ya (Anadolu’ya) gelip yerleştiğini anlattılar. Demek ki, İğdelibaysın(Jiydelibaysın)’ı arayarak dünyayı gezen ceddimiz Kayseri yaylasına gelmiş ve rüzğar gibi yelen Jelmayasını oraya çöktürmüş. Aradan on asır geçse de efsane hiç bir zaman unutulmaz. Bu efsane birliği bizim kardeşliğimizin ispatıdır. Böylece Asan Kaygı ceddimizin de efsanevi mezarını gördüğümü kabul ediyorum. Otırar Kütüphanesinin İlmi Merkezinde Kalban Intıhanulı’nın çevirisiyle Foliant matbaasında yayınlanacak olan ve Gayşan Li isimli çinlinin “Bagılık Ongıtları” isimli tarihi araştırmasında : “12. Yy.da Asan Ata hana selam vermek için 500 koyundan oluşan bir sürüyle Kekot’a geldi” şeklinde bir kaynak vardır. Yani Asan ata evliyanın seyahati doğuda Çin seddinden başlayarak Kayseri yaylalarına kadar sürmüş gibi. Bu bile her bir tarihçi, yazar veya etnograf için çok önemli bir gelişmedir. Bu efsane beni çok etkiledi ve düşündürdü. Maalesef yanımda hiç bir kayıt cihazı yoktu. Zirvesinde bulutların yerleştiği Asankaygı Evliyanın dağını tekrar görmek artık kısmet olmaz herhalde. Ah Kazaklara has gamsızlık!
Bu efsaneyle heyecanlanan ben de sohbet etme isteği doğdu ve otobüsteki gençleri neşelendirmek istedim. Bir haftadır devam eden seyahat ve her gün verdikleri konserlerden yorulmuşlardı. Halbuki biz böyle tecrübelerden çok geçtik. Gaziz’in liderlik ettiği “Akkuv-Kuğu” grubundaki dansçı gençler çok terbiyeliymişler. Uzun yolculuk esnasında hepsi biraz daldıktan sonra canları sıkılaya başladı. Askar, Bekarıs ve Gaziz üçüne takılmaya başladım. Kazakların edebi ve terbiyesi bir başkadır. Aramızda Moğolistan’dan gelen şarkıcı Merveş, gayet sakin haliyle şakalarımıza yumuşakça karşılık verdi. Böylece uzun yolu kısaltmaya çalıştık.
Tam öğle vakti, bundan tam 60 sene önce istiklal uğruna vatanlarından ayrılan Kazakların gelip yerleştiği ve zamanla yurt edindikleri Niğde-Altay köyüne vardık. Tipik iç Anadolu iklimine sahip, rüzgarlı, kıraç bir yer imiş. Taştığı vakitlerde coşkun ama kurak mevsimlerde suyu azalan bir çayın boyuna kurulmuş. Duyduğuma göre vaktiyle bataklıkmış. Zamanla kurutulmuş ve ekin tarlaları oluşturulmuş. Hayvancılık yapılmış. Yerleşenler kendilerini çabuk toparlamışlar. İlk olarak inşa edilen evler Kazakların köy evlerine benziyor. İlk yerleşimde 300 Kazak aileye ev ve toprak verilmiş. Oradaki yaşlılar Allahın verdiği canlarını teslim etmişler ve sayıları azalmış. Gençler ise tamamıyla şehre ve özellikle Fransa’ya gitmişler. Vaktiyle yerleşen 300 aileden sadece 30 aile kalmış. Eskiden okul varmış ancak öğrencilerin az olmasından dolayı kapanmış. Son iki yıldır kuraklıktan dolayı ekin olmamış. Dolayısıyla, geçimlerini sağladıkları üç büyük koyun sürüsünü satmak zorunda kalmışlar. Şimdiki durumları zor görünüyor. Sadece yaşlıların direnmesiyle orada yaşamaya devam ediyorlarmış diye duydum. Bu yüzden endişeliydiler.
Bizi büyük bir kalabalık karşıladı. Kar gibi Kazak otağı ile mescidin arasında toplanan kalabalığın sayısı epeydi. Meğer Konya üniversitesinde okuyan Kazak talebeler de oraya gelmişler. Aralarında benim eski öğrencilerim de vardı. Geleneksel beyaz Kazak örtüsü takmış yaşlı hanımlar saçı saçtı. Bizim memleketteki toylardan farklı değil. Aynı sıra sıra dikilmiş beyaz keçe Kazak otağları, kazanlar kaynıyor-ocaklar yanıyor, koyunların ütülenmiş kelle-paçaları, yağda kavrulan bavırsak ve pişiler, et suyuna pişirilecek olan hamurlar, ahşap tabaklar, porselen kaseler ve demlenmiş çaylar…
Kazakistan elçisi Bagdat Amrayev ile Düysen Kaseyinof, Çin elçisinin yardımcısı (Kazakların anayurtlarının temsilcisi olarak) bizden önce varmışlar. Niğde valisi de yanlarındaydı. Bu dört görevli ve ben Nevruz bayramı resmi konuşmalarını yapıp bitirinceye kadar biraz vakit geçti. Doğu Türkistan’ı hatırlatarak, Çin, Türkiye ve Kazakistan’dan da bahsederek bir konuşma yaptım. Bu konuşmamdaki ana tema toprak ve toprak ve toprak konusuydu. “Kıyamete kadar daha çok değişiklikler olacak. Sizlere hür Altay dağlarında yaşama şansı verilmedi. Kazakistan’daki topraklar çoktan parçalanarak sahiplenildi. Sizin geleceğiniz işte bu (Anadolu) toprağındadır. Yeni nesillere toprak bırakmazsanız işte gerçekte o zaman vatansız kalırsınız. Türklük köklerinizi derinleştirin” dileğimi ifade ettim. Bu benim gerçekten samimi inancımdır. Gelecek nesilleriniz şehirde de, köyde de mülksüz kalmasın. Artık Türkiye devleti bundan sonra size bedavaya toprak vermeyeceği aşikardır.
Altayköyün muhtarı Mustafa (Kök) elçiler ile valinin hizmetine çok dikkat etti. Önce Altayköy’ün kızlar folklore ekibi gösteri yaptı. Vatandan uzakta yaşayanların vatan hasreti bir başka oluyor. Karagandı şehrindeki Kali Bayjanof adındaki Akkuv grubunun dansları ile Merveş Başay, Gülbanu Serik, Erjan Naymanbay, Davrenbek Erkenof, Dombıracı Balkan Smagul’un gösterilerini istiklal hasretiyle yaşayan yaşlılar, onların çoluk-çocukları ve Konya ile Niğde şehirlerinde okuyan Kazakistanlı öğrenciler seyrettiler. Bin kilometre uzaklıktan, Ankara’dan ve İstanbul’dan gelen kardeşlerimiz de bu kutlamalara katıldı. Alltayköylülerle sohbet etmek için resmi programın bitişini sabırsızlıkla bekledim.
Vaktiyle istiklal uğruna savaşan Kazakların arasında olan ve halen yaşı doksanlara gelmiş ihtiyar bir hanımın yanına oturarak onunla sohbete başladım. Eskilerden kalma iki kişiden biri bu anamızdı. Maalesef adını unuttum. Başları örtülü analar ve gelinlerin güneşten yanmış yüzlerinden iman nuru parlıyordu. Türklerle Kazaklar çoktan akraba olmuşlar. Türk yengelerle de şakalaştım. Onlar da Kazak adetine göre kayın-yenge şakalarının yapılma adetini öğrenmişler. Annesi Pakistanlı olan Sultan Mahmut Sekban isimli bir Kazak bu organizasyon için İstanbul’dan gelmiş. Yüzü Türk ama konuşması Kazak, bir din adamının oğluymuş. Rahatça sohbet ettik. O beni Altayköyde ilk yapılan eve götürdü. Boş virane idi. Böyle evler çoktu. Zenginler daha güzel evler yapmışlar. Bizim önceden de tanıştığımız Abdülvahap Kara da İstanbul’dan gelmiş. Mustafa Çokay hakkında kitabı var ve Nugojay Batur’un hatıralarını baskıya hazırladı, meşhur alimdir. Bu köyün okuyan azıcık grubunun en çok okuyanıdır. Kazakların iyi tanıdığı bir kişidir. İhtiyarlar azalmış. İstiklal mücadelesinde bulunan kahraman ve şecereci Ateyhan isimli aksakal varmış. Görüşme ricasında bulundum. Fakat kulakları duymaz, sohbet etmek zor, yürüyemez dediler. Sultanmahmut’la ikimiz gitmek istedik ama gitme vakti dediler. Maalesef Nevruz çorbası içtik, Altayköy yemeklerini yedik, acele yola düzüldük.
Biz köyden çıkarken köy muhtarı aceleyle Ateyhan Aksakalın evine doğru gidiyordu. Demekki evine ziyaretçi kabul ediyordu ama biz görüşemedik. Abdülvahap’ın eniştesiymiş, hatıraları var ise bize göndermesini rica ettik.
Niğde şehrinin girişindeki büyük caddelerden birine Abılay Han’ın heykeli dikilmiş.Altayköyüne Konya’dan gelen öğrenciler döndüler. Köydekiler şehre vakitlice yetişemediler. Niğde’de Bozkurtların seçim öncesi mitingleri vardı. Bu yüzden üniversitede gösteri için toplananların keyfi olmadı. Çin elçiliğinden gelen görevli Pekindeki Azınlıklar Üniversitesinin profesörü dekan Jan Din’in tanıdığıymış.Benim orada ders verdiğimi duyunca biraz sohbet ettik. Çok iyi Türkçe biliyordu. O aydın Çinlilerin iyi bildiği Dudaray şarkısını söyledi.Elçi Bagdat ağabeyimiz konuşma yaptı ve herşey keyifliydi.
Bugünkü kazancımız Asan Kaygı evliyanın zirvesini görmüş olmaktır. Hayıflandığım iki konunun biri Kapadokyaya gidememiş olmak. İkincisi ise Altayköyünde yapılamayan konserle, Ateyhan aksakala selam verememiş olmamdı.




Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   51




©engime.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет