Ұмытылмаған отан, Ұмытылмайтын отандастар



бет15/21
Дата28.04.2017
өлшемі13,87 Mb.
#15215
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   21

Türkiye’nin bütün büyük şehirleri gibi Konya’da da trafik sıkışıklığı yaşanır. Seçim arefesi olduğu için daha da kalabalıktı. Şehrin ortasındaki Alaeddin sarayını döndük ve Mevlana türbesine vardık. Trafik yüzünden kısa yollar uzadı. Bekarıs ve Askar daha önce gitmişler. Bize yol gösterdiler. Buna rağmen otobüsten inip türbe kapısına varıncaya kadar üç kişi selamlaşarak hal hatır sordu. Tarihteki Nogayların ilk göçüyle gelen Kıpçaklar ve Nogaylının ikinci göçüyle gelenler, Sovyet döneminde gelen Nogaylar.. Hepsi de kendilerine en yakın akraba olan halkın Kazaklar olduğunu biliyorlardı. Bunun yüzünden konuşmaya çalışıyorlardı. Konuşmalarını anlamak da çok kolay. Hepsi evine köyüne davet ettiler. Dombıra çalıyorlarmış, unutmamışlar. Türkleştik ama Nogaylığımızı da unutmadık dediler. İşte, özüne sadık halk olarak Nogaylar buna örnektir. Meğer Konya’da Türklerin her çeşidi bulunurmuş. Artık!... Mevlana! Mevlana! Mevlana!

Mevlana! Bütün Türk dünyasının edebi düşünce sisteminin merkezi. Şiir, müzik söz, resim, dans, sanat dünyasının mayası. On sekiz bin alemin sırrına vakıf bilge adamların üstadlık yuvası. Sufi dünyasının bütün eğilimlerinin birleştiği merkezdir. Kazakların Abay’a kadar ve Abay’dan sonra da feyz aldığı pınardır. Nakşibendi, Yesevi gibi tarikatların tasavvufi kaynağıdır. Celaleddin-i Rumi hayattayken Konya’ya toplanan sufiler, kendi edebi düşünce tarzlarını Türkçeyi kullanarak bütün Türk illerine yaymışlardır. Sözün anlamından, müziğin tınısından, parmak kıpırtısından, her bir görüntünün çizgisinden bir anlam çıkarmak ve hepsini anlamlandırmak; Mevlana derecesine yükselen Rumi’nin bilgelik okulundan başlamıştır. Bir fikre kilitlendiği zaman bir noktada iki saat durmadan dönerek dans etmek onlar için doğaldı. Onları bir kenara bıraksanızdahi oradaki sufilerde biri olan Nasreddin Hocanın edebi düşünce sistemini ele alalım. Zaten ters olarak çıkan ağaç dalını ters olarak oturup kesme fikri ne tezattır. Evet, o bu örnek ile, herşeyin tersine olduğu, yalanı ortaya koyarak gerçeği içinde saklayan yalan dünyayı hicvetmektedir.(Mevlana türbesinin) Bahçesine gidip kuran okuduk. Türbesinin içine girince nutkum tutuldu. Bilgeliğinden etkilenerek derin düşüncelere daldım. Mevlana’nın kabri sağ tarafta bütük taş mezar. Baştaşı hüsn-ü hat ile yazılmış. Baş tarafa iki büyük kavuk koyulmuş. Başka mezarlarda birer tane vardı. Biteviye bir ezgi çalınmakta. Vaktim olsaydı burada üç gün üç gece diz üstü çökerek kalabilirmişim hissini duydum. Yesevi ilahi grubuna ithafen Svetkali kardeşimiz tarafından Kazakçaya çevrilen Mevlana’nın Ebedi Hayat Agacı hakkında:

Hey mutluluk sahibi Olsun senin dileğin

İki yol var önünde, var git seç birisini

Biri fani dünyada yeşil yaprak örtünmek

Ölümlüler koşarlar yemişini almaya

İkincisi cennette nefesin iştah kabartır

Ayrı durursun dalların eğilerek

Duydu ah ü zar ile sarhoşluğun etkisi

Olayım dedi ebedi Ahiretin ağacı

Gafil kalma bil. Tanı. Ey insanoğlu

Ağaçtan ne eksikliğin var, ondan öğrenecek sır var

Cansız ağaç ah eder, görsem diye Hak nurunu

Allahın halifesi, nerede senin imanın?

Mısraları aklıma geldi. (Bu beyitin tam Türkçesini bulamadım ve Kazakça’dan Türkçeye tekrar tercüme ettim. Çevirenin Notu.)

Türbenin içinde Mevlevi kitapları, el yazma eserler, resimler, ve raks amakamını gösteren parmak hareketlerinin çizimleri, ve peygamberin sakalından bir tuatm saklanmış. Altın yazma kitaplara bizimle beraber Avrupalılarda hayran oluyorlardı.

Acele ettiğimiz için Askar beni neredeyse sürükleyerek türbeden çıkardı. Nasreddin Hoca’nın memleketi Akşehir’deymiş. Mezarı bir yamaca yerleştirilmiş ve aşağıya doğru eğilen tarafına bir destek koyulmuş. Eşeğe ters binmiş heykeli, ölen kazan ve altın yumurtlayan eşek heykelleri de vardı. Her sene Nasreddin Hoca şenlikleri yapılır. Konya Üniversitesinde Türk anıtlarının kopyaları olduğunu duymuş olsak da oraya gitmeye vaktimiz olmadı.

Budan sonraki yol, İstanbul-Ankara arasındaki seyahati hatırlattı. Yine yukarılara doğru tırmanıyoruz. Bir tepeyi aşınca kar, diğerini aşınca yağmur, üçüncüsünde dolu ve bir dahakinde de kupkuru hava değişimleri yaşadık. Tırmanış bitti, tepeye ulaşınca arkamızdaki kuru hava ile önümüzdeki deniz rüzgarlarının çarpıştığı bir noktaya geldik. Çarpışan hava akımlarıyla yolculuk sürerken mermerin vatanı Afyon’a geldik. Afyon’u da, mermeri de eski Bizans döneminden beri efsaneye dönüşen mermer oymaları da yol boyunca sergilenen satış noktalarından seyrettik. Askeri uçakların bulunduğu Uşak’ın da ışıkları arkamızda kaldı. On iki saattir dinlenmeden seyahatteyiz. Salihli’dekiler de telaşta. Ben de onlara görevler veriyorum. Neyse dağları tepeleri aşarak gece saat 10-da Salihli’ye vardık. Benim özel “belediyecim” ŞükrüAli bekliyordu. Aniden.” Görevler tamamlandımı?” dedim. “Salihli’deki bütün termosları topladım sıcak, koyu ve bedava çayları hazırlattım” dedi. Hemen kucaklaştık ve lokantaya gittik. Beklemeye gerek görmeden baş köşeye geçtim ve :”Hadi koyun çayları” dedim. “Kuğu”lar da susamışlar. Merveş ile Davrenbek ve Gaziz:” Ağabeyimizin yanına oturalım” diye yerleşmeye başladılar. Davrenbek’in gözü kısıldı mı ne olacağını anlarım. Beş dakikada beş termos boşalıverdi. Bizi dağ eteğindeki termal tesislere yerleştirdiler. Termal suyu rahatlattı, eklemlerimiz gevşedi, sızlayan ayaklarımız rahatladı, cennet uykularına girmeye başladık. Bekarıs kardeşim şimdi rüyasında hurilerle berabermişcesine mışıl mışıl uyumaya başladı.



Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   21




©engime.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет