Biz İli’den Çıktığımızda
Biz İli’den çıktığımızda,
Yanbulak’tan dönüp geçtik.
Doğup büyüdüğümüz yerlerden,
Ölmeden canlı ayrıldık.
Hanhay’nın yolu çatallı,
Her çatalında Mercanlar.
Yollarda cefa çektik,
Akıp gitti bu canlar.
Biz İli’den çıktığımızda,
Altıncı ayda Ramazan idi.
169
Bu dehşet ağır günde,
Ata ana olmadı.
Biz İli’den çıktığımızda,
Yanbulak’a tırmandık.
Kursağın içi yaman,
Kuru ekmeği paylaştık.
İli Yolu Heybetli
İli yolu heybetli, dostlarım,
İçtiği su şerbetli.
Düşmanları korkutan,
Ğani Batur gayretli.
Ğani Batur kendi hızlı dostlarım,
Hapishanede çok yattı.
Dertlere dayanamadan çıkıp,
Düşmana karşı olan,
Yaşa Ğani Batur!
Ğani Batur gibi er var mı dostlarım?
İli gibi yer var mı?
Ğani Batur çıkıp gelse,
Zalimlere can var mı?
Yaşa Ğani Batur!
Acayip yakışmış dostlarım,
Ğani Batur’un tumağı.
Düşmanları korkutan,
Ğani Batur’un tokmağı.
Yaşa Ğani Batur!
Uygurlar arasında “ırım” adı verilen ve sihrî bir özellik gösteren halk
hekimliği, günümüzde özellikle yaşlılar arasında yaygın olarak devam
etmektedir. Anne, baba ya da bir akrabadan el alınarak devam ettirilen
bu gelenek, yüzyılların birikim ve tecrübesini içinde barındırır. Baş
ağrısı, bel ağrısı gibi rahatsızlıklarda ve nazar değme, gebe kalamama,
170
bebeklerin durmadan ağlaması türünden şikâyetlerde evvelâ bu kişilere
başvurulmaktadır. Ayrıca Evliyağaç ziyaret edilip dilekler kabul olsun diye
kapısına bez bağlanmakta ve Uygur kızı Naziğim’in mağarasında, dilekler
yazıya dökülüp asılmaktadır. “Fala inanma, falsız da kalma” atasözüne
uyularak kumalak falının açtırıldığı da görülmektedir.
Uygurların yaşadığı yerleşim yerlerinde, avlularda ve sokaklarda
çocukların beş taş, mendil kapmaca, yüzüğüm kimde gibi oyunlar
oynadıkları görülür. Âşık oyunu ise erkek çocukların en çok tercih ettiği
oyundur.
Uygurlarda “Meşrep” adı verilen eşsiz sanat okulu, geleneğin aktarıldığı,
sanatsal etkinliklerin icra edildiği en önemli toplantılardır. Meşrep türkü,
müzik, halk dansları, seyirlik oyunlar ile beraber halkın gelenek ve
göreneklerini bir arada toplayan kültürel bir eğlencenin adıdır. Birkaç aile
veya daha kalabalık toplulukların kendi aralarında sırayla yaptığı bu eğlence,
Uygurlar arasında zamanla gelişip kök salmış ve bölgelere göre çeşitlenmiştir.
Bireylerin sosyalleştiği ve toplumsal kuralları öğrendiği bir eğitim kurumu
işlevini üstlenen meşreplerde, gençler bir taraftan misafir ağırlama, sofra
serme, ikram ve izzette bulunmayı öğrenirken bir taraftan da müzik aleti
çalma, türkü söyleme, meşrep meydanının kuralları gibi hususları öğrenirler.
Bu toplantılarda her katılımcıya geleneği yaşatmanın gerekliliği, büyüklere
hürmet etme, güzel ahlaklı olma, edep ve hayâ da hatırlatılır.
Meşrepler icra edildiği yerleşim yerlerinde, sorunlarının çözümü için
de bir meşverettir. Bozuk yolların düzeltilmesi, yıkılan köprünün veya
evin tamiri, ark ve kanalların temizlenmesi; yaşlı, yetim ve hastaların
problemleri bu toplantılarda istişare edilerek elbirliğiyle çözülür. Doğu
Türkistan’da çeşitli meşrepler icra edilirken Kazakistan’da “Ottuz Oğul
Meşrebi” varlığını koruyabilmiştir.
Uygurların Türk kültürüne armağan ettiği eserlerden biri de mukamlardır.
Bu mukamlar, Uygurların sevinçlerini, üzüntülerini, haksızlık ve zulüm
karşısındaki çığlıklarını, geleceğe olan inanç ve umutlarını yansıtır. “Uygur
On İki Mukamı” adıyla bilinen mukamlar, Uygur müziğinde belirli düzen
ve kurallar içerisinde sistemleştirilmiş büyük ve hacimli müzik eserlerini
ifade eder. Kazakistan Uygurları arasında doğunun namelerini batıya
taşıyan bu mukamları sohbet meclislerinde, çeşitli toylarda, şenliklerde ve
meşreplerde görmek mümkündür. Ali Şir Nevayi’nin, Fuzuli’nin, Zelili’nin
gazellerini; Âşık Garib’in Tahir ile Zühre’nin namelerini; yüzlerce yıllık
besteleri ve bestekârların ezgilerini mukamlarda görürüz.
171
Uygur kültüründe müzik ve dans ayrılmaz bir bütündür. “Ussul” adı
verilen dansların kökleri tarihin derinliklerine uzayıp gider ve her dansın
ayrı bir hikâyesi mevcuttur. “Sama ussuli” adı verilen raks u sema, ilk
kez 12. yüzyılın mutasavvıfı Yesevi’nin hikmetlerinde görülür. Bu dans
günümüzde nevruz, Kurban ve Ramazan bayramlarında Kazakistan’da
da icra edilmektedir. “Dolan dansı” bir başka anlam taşır bu ussuller
içinde. Bir zamanlar göç edilmek zorunda kalınan Kaşgar’ı, Aksu’yu,
Yarkent’i hatırlatır figürleriyle ve giysilerden figürlere aşkla, şevkle
“Allah” nidalarıyla icra edilen bu dans, kültürel kimliğin önemli bir
aktarım aracıdır. “Semavar” ve “kâse dansı” ise günümüzde toyların en
büyük geleneksel eğlence unsurlarından biridir. Başlarında kâse taşıyan ve
rengârenk ipek elbiseleriyle gözleri büyüleyen kızlar çıkarken ilk olarak
sahneye, ardından başlarında semaver taşıyan erkek dansçılar görünür, bu
dansçıların vücutlarında adeta sanatın ve maharetin dile gelip konuştuğu
görülür.
Resim sanatında yüzyılların eşsiz birikimine sahip olan Uygurlar,
sayısız ressamın gayretiyle bu sanatı daha da ileriye taşımaktadır. Duvar
resimleriyle asırlar önce başlayan bu sanat, günümüzde çok farklı teknik ve
içerikle varlığını devam ettirir. Uygur ressam Ahmet Ehet’in tuvallerinde
Kaşgar’ın arka sokaklarını, yıllar önce göç edilen güzel konakları ve
yollarında asasıyla yürüyen aksakallı bilgeler dikkat çekerken Uygur
ressam Venera Vazhitova’nın fırça izlerinde Turfan’ın karpuz tarlaları,
Kaşgar’ın nar bahçeleri, Hoten’in ipek dokuma tezgâhları, Kumul’un
mukam sarayı görülür.
Sonuç
Köklü ve zengin bir kültürel birikime sahip olan Uygurlar, farklı
coğrafyalarda bu birikimini korumaya çalışmaktadır. Kazakistan’da Çin
sınırından Almatı içlerine kadar uzanan geniş ovalara yerleşen Uygurlar,
tarım, hayvancılık ve ticaretle yaşamlarını sürdürmektedir. Kazakistan’da
belirli yerleşim yerlerinde yoğunlaşmış olan Uygurlar, somut olmayan
kültürel miraslarını yaşatma ve koruma mücadelesi vermektedir. Sözlü
kültür ürünleri, müzik, dans, geleneksel sohbet toplantıları olan meşrepler,
mukamlar, doğum, düğün ve ölüm adetleri, geleneksel mimari gibi
hususları içine alan somut olmayan kültürel miras, Uygurların Kazakistan
coğrafyasında milli kimliklerini sürüdürmelerinde en önemli etkendir.
|