Erengül Şükrüalikızı (Salihli) 28 Mart.Türkiye’ye gelip, dünya güzelliğinin en önemli örneği Topkapı sarayını, Aya Sofyayı ve Sultanahmet camisini görmeden gitmek eğitimli insanlara yakışmazdı. Daha öncede gezmiş olduğumdan bu sefer çabuk gezdim. Bu medeniyetler merkezinin siyasi, dini, milli, tarihi ve sanatkarlık tarihi konusunda ansiklopedi yazılabilir. Bu sefer benim dikkatimi çeken konu Ayasofyanın restorasyonu oldu. Hristiyan ile müslüman, özellikle Türk dünyasındaki büyük tartışmalardan biri de budur. Yani Ayasofyayı restore ederek yine eski kilise haline döndürmektir. Bu konuda Türklerin de fikirleri ikiye bölünmüş. Ancak sonuçta iki dini de memnun edecek seçim kabul edilmiş.Vaktiyle Topkapı’da sultan tahtına oturuverişliğim de vardı. O sıradaki hissiyatımı da burada anlatmak istiyorum.
Hediyesiz seyahat olur mu? Avrupa ile Asyayı besleyen İstanbul’un halk pazarına (KapalıÇarşı?) da Ramazan’la gittim. Bütün gün gezsek bitiremeyeceğimiz çarşıymış. Bizim gibilerin gideceği yer değilmiş. Sadece can satılmıyor, başka her şey var. Bize sadece can gerek olduğu için fazla dolaşmak istemedik.
Galiya ablanın koyu kırmızı ve bedava çayını doya doya içtik. Galiya abla ile Sıdıkan ağanın hanımı Şefkar yenge çoluk-çocuklara hediyeler verdiler. Bu da bir gelenek. Benim için Ramazan tarafından Kazakların atölyesinde torunlarım için özel dikilmiş deri paltolardan daha kıymetli bir şey yoktu. Hepsiyle vedalaştım. Galiya ablanın hüzünlü gözlerini görünce anam ile halalarımın gözlerini hatırladım.
Elveda Zeytinburnu! Sağlıcakla Galiya Abla! Sağlıcakla kalın bir kaç günkü dostluklarını bütün bir ömre değişmeyeceğim değerli kardeşler. Sağlıkta tekrar görüşelim bu seyahate sebep olan Münihteki Hasan Ağa diye arabaya bindim.
Eyy Allah-ü teala! Yurtdışına giden kazakların Kazakistan toprağını basar basmaz dillerinin hemen Rusçaya dönüşüvermesini anlayamıyorum. Kazakça yol tarifini bile anlamıyorlar. Aman da eğitimlerine ve kültürlerine…Gören gözün beğeneceği kadar yakışıklı iki Kazak genci benim bagajıma yardımcı oldular. “Buradaki gazinoya geldik ve üç gün üç gece uyumadan oynadık. Bir senelik dinlenmeye değdi. Takım elbise eksikti onar tane aldık”dediler. Bacanaklara sevinerek Almatı’ya ulaştım.
Üç saatliğine de olsa buradaki Alma ile Nazım’ı kokladıktan sonra Astana’ya yola çıktım. Sunkar karşıladı. Torunlarımı kokladım ve özlem giderdim. “Şanslı Yolcu”nun günlüğünü burada bitiriyorum.
Nisan yağmurları ile biten Nevruz kutlamaları bereket kaynağının başlangıcı olsun.
NOT: Astana’y dönünce internetten bu seyahatin amacıyla ilgili Ankara’dan doktor Meryem Kırımlı’dan aldığım mektubu da ekliyorum.
“Çok Değerli Tursın Ağa Jurtbay!
Telefonda bahsettiğiniz 1-Thomas Laird’in Into Tibet” kitabına ek olarak Prof. Linda Benson’ın 2-Ili Rebellion, 3- Last Nomads of China, ve 4-James Millward’ın Eurasian Crossroads gibi kitaplarında dedem Alibek Hakim hakkında bilgiler vardır. Fakat ingilizce olarak daha önceden çıkan kitaplar, doktora tezleri ve makaleler de çoktur. Ancak batıda copyright belası-kanunları olduğu için (ve ben o yazarların hepsini tanımadığım için) (tanıdıklarımdan) onlardan izin alabilirim diye düşünüyorum. Onlarla haberleşmek icap etmektedir. Bu konuda sizden resmi yazı bekliyorum. Tercüme çok zor olmaz ama hukuki açıdan düzgün çalışmak ve yazarlardan resmi izin almazsak mahkemeye verirler büyük problem doğar.
Size telefonda söylediğim gibi, bende “Kazak” gazetesinin bir kaç sayısı var. Maalesef tamamı değil. Bu mektuba ek olarak size bir tanesinin fotokopisini gönderiyorum. (Hepsini bir mesajla göndermek ümkün değil).
Size sağlık ve işlerinizde başarılar dileyen kardeşiniz Meryem Hakim.”
Kardeşimize de esenlikler dileriz. Buna benzer bir mektubu İstanbuldaki alim Abdülvahap Kara’dan da aldım. Allah kısmet ederse bu büyük plana başlarsak, Kazak maneviyatının rüzgarlı bir köşesini kapatacağını düşünüyorum.