Ұмытылмаған отан, Ұмытылмайтын отандастар



бет45/51
Дата05.02.2022
өлшемі13,87 Mb.
#22958
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   51
25 Mart. Salihli. Beşağaç. Sabahın serinliğinde erkenden uyandım. Dağların ortasındayım, nehir suyunun gürülü duyuluyor, bülbüller şakıyor. Sabah ezanının sesini canıma yakın hissediyorum. Nehrin etrafında yürüdüm. Etrafımız dik yalçın kayalarla çevriliydi. O tepelerden birinde beş ağacın ortasında duran bir ev gördüm. Ah! özenle inşa edilmiş dedim. Orada oturanlar sabahın ışıklarını herkesten önce görür ve akşamın karanlığına herkesten sonra veda edebilirler. İnsanlar uyanmaya başladı. Bir araba dolusu insanla, ŞükrüAli ve Ramazan’lar geldiler. Onların arasında değirmi sakallı, akça-pakça, sevecen ve mirza kıyafetli, yanakları al al “melek” misali bir yaşlı kişi gelip “ kardeşim!” diye sarıldı. Ben de yadsınmadım. Meğer Türkiye’ye geldiğimden beri şeytankulakla olan haberleşmelerde bana selam yağdıran, kişiymiş. ŞükrüAli’yle Ramazan’ın babası Köksegen aksakal. Derhal birbirimize ısındık. Ben o gün buradaki büyükleri ziyaret etmem gerekiyord. Alibek Hakim ve Hamza Uçar’ın evine gidip, Kazak adetlerine göre kuran okutmam ve mezarlarını ziyaret etmem lazımdı. Sonra oradaki vatandaşlarımla tanışacaktım. (Türkeli) parkında herkesle tanışacak ve orada bir konuşma yaptıktan sonra özel görüşmelerimi yapacaktım.
Köksegen Aksakal, “Hepsi doğru. Türkiye bizi bağrına bastığı zaman Alibek Hakim buraya yerleşmeyi tercih etti. Alibek Hakim’le ben bir seferinde, bir yaz boyunca (1976 yazı), bu kaplıcaların (Salihli’deki Kurşunlu Kaplıcaları) yukarı kısmına çadır kurduk, yer altından tabii olarak çıkan kaplıca suyundan bir kaç hafta faydalandık. Hakim eniştemiz beni 14 yaşımdan itibaren yanına aldı. O zamandan beri onlardan hiç ayrılmadık. O kadar ileri görüşlüydü ki… O zaman “Kökseğen! İleride buraları da kıymetlenir, gel bu kaplıcalara yakın bir yerden toprak alalım.” Dedi. Böylece bu kaplıcaların üst tarafından bu küçük bahçeyi aldık, ev yaptık. Karşıda görünen beş ağaçlı ev işte o ev” dedi. Sabahleyin gözüme çarpan ve benim imrendiğim evi gösteriyordu. “Kardeş olduğumuzun ispatı olarak bir şey isteyebilir miyim?” dedim. Tabii, tabii tavrına geçti. “O zaman oradaki yamacın adı BeşAğaç olsun. Bir tanesini bana verir misiniz? Eğer verirseniz o ağaç ebediyen benim olacak, torunlarımın torunlarına miras kalsın. Satmaya kalkarsanız uluslararası mahkemeye veririm.”dedim. Köksegen Aksakal “Söz”dedi. Eve dönüşümde benim çocuklar buna çok sevindi. Artık söz verildi, benimse benim. Gelecek nesiller bunu hatırlasın istiyorum. Keşke çocuklarıma o güzel yerleri gösterebilsem!

Salihli çok canlı bir yermiş. Bu yüzden olmalı orada yaşayanlar da çok candan insanlardı. Toplantı (Nevruz Kutlamaları) yapılacak parka geldiğimizde Türkiye’nin ve Kazakistan’ın bayrakları dalgalanıyordu. Yanyana iki Kazak keçe çadırı dikilmişti. Kazaklar ve Türkler hepsi bir arada kaynaşmışlar. Görenlerin gözü sevinecek manzaraydı. Salihli’de Kazakların yaşadığı bir avıl-mahalle var. Kazakça avıl gibi değil, ikişer-dörder katlı evler. Orada sarmaş dolaş selamlaştık. Hamza Uçar’ın kızı Aklima Hakim’le Almatı’da tanışmıştık. O, beni Alibek Hakim’in hanımı Kadiyşa Hanımabla(Bu nine yazarla aynı boydan, Nayman soyundandır) tanıştırdı. Bekarıs’la ikimiz o tarafa gittik. Kazakların Orta Cüzünün en büyük iki kabilesi olan Kerey ve Nayman boylarının selamlaşma adetini yerine getirerek, o hanımablanın ellerini alnıma götürdüm. İki kelimeden sonra sohbet koyulaştı. Gönlüne girecek söz bulunursa hangi ana sevgi göstermez ki…Anlaştık, Sözleri de yerli yerinde. Bana Kazakların ulu ozanı Abay Kunanbayoğlu’nun torunu Akıliya abla gibi ulusumuzun gerçek analarındanmış gibi geldi. Manalı sözlerimi hemen anlıyor ve usule göre cevaplar veriyordu. Sohbete özlemim kanmış gibi oldu. Aksakallar da yanımıza geldiler. Kısa sohbetteki önemli soruların cevabını çabucak veriyorlardı. İstiklal uğruna yapılan göçün canlı tanıkları Madalim hacı, Köksegen ve Malik gibi eski toprak savaşçıların sohbetini dinlerken bu küçücük grubun kahramanlık ruhuna hayran oldum. Nevruz bayramının kutlamalarını hatırlatarak, Bekarıs isimli ozanı öne sürerek, sesleriniz gönlümde yer etsin tavrındaki niyetimi belli ettim. Elimi sıkıca tutarken, Alibek Hakim’in 92 yaşındaki hanımı Kadiyşa Nine aniden:
Avılım(Köyüm) Kızılözen yar başında,
Altay’ların at koşturduğu vadisinde
Eşitti ilimi de bilimi de,
Kerey’lerim seçtim vardım mirzasına,
deyiverdi. Buna cevap olsun diye meşhur Bekarıs Ozana döndüğümüzde Kadiyşa Hanım-anamız;
Kaldın mı, çare mi var ah-vatanım,
Kaldın ya Kerey-Nayman iki aslanım
Artık şiir söylemeyi yapayım
Doksan iki yaşındayım.
diyerek Bekarıs’a karşı atışmayı başlatıverince, meşhur ozanın tüyleri diken diken oldu. Atışmaya uygun cevabı vererek ihtiyarın duasını aldı. Çok kısa bir sürede geçen bu hatıramızı hayat boyu unutamayacağız. “Hangi partiye oy vereceksiniz? diye sordum. Nine, sağ elini kaldırdı, baş parmak(bas barmak), orta direk(ortan terek) ve küçük şümeki(şıldır şümek) büktü, işaret parmağı(balalı üyrek) ile küçük bebeği(kişkene böbek) yukarıya dikti: “Başkanların içinde Menderes ve Turgut Özal’la kimse yarışamaz. Menderes’i haksız yere astılar. Gerçek Türkçü oydu. Parti konusuna gelince şahsen ben kendim gökbörülerden şaşmam. Bunların hepsi ağarmak istiyorlarsa ağarsınlar” dedi. Hepimiz güldük. Meğer bir ailenin fertleri arasında herkesin tercihi farklıymış. Mesela Kadiyşa hanımablanın kardeşleri “Ak partici”, bazı akrabaları “Gökbörücü”, diğer akrabaları “demokratçıymış”. Ancak yerel idareciler Kazakları destekliyorlar. Nevruz kutlamasına yerel idare amirleri, bütün parti temsilcileri, Türksoy ve Türk Dünyası kuruluşlarının temsilcileri, işadamları, İzmir’deki Kazaklar ile Kazakistanlı öğrenciler katıldılar. Katılımcıların hepsi de Kazaklarla yakın görüştükleri için selamlaştılar ve hatır sordular. Demek ki birbirleriyle iyi görüşüyorlarmış, Kazaklara değer veriyorlarmış. Bazen akademide ders vermenin de faydası olur. Yerel idareciler de biz de birer konuşma yaptık. Akkuv grubunun konseri güzeldi. Özellikte Merveş’in Altay şarkısı başlayınca yaşlı erkekler yiğitlik günlerini, nineler ise genç kızlıklarını hatırlamışcasına daldılar. Güzel bir sohbet oldu, rahatladık. Arada sırada Köksegen Aksakala dağları göstererek “BeşAğaç bu tarafta mı?” diye şakalaşıyordum. Hepimiz neşeli şekilde dağıldık, ben kabristana yollandım.
Salihli 1920’li yıllarda Yunan işgaline karşı savaş vermiş bir bölge. Batının sahillere yakın bütün bölgeleri işgale uğramış. O zaman Salih adında genç bir yiğit burada şehit olmuş ve buraya onun ismi verilmiş. Kabristan’da vatan uğruna şehit olanlarında mezarları vardı. O yüzden mezarlığa iyi bakıyorlar. Kabristan’ın giriş kapısının solunda Alibek Hakim’in mezarına kuran okuduktan sonra kalkarken … başımdan kaynar sular döküldü. Bir küçük mermer levhada “Hasan Oraltay” yazıyordu. Nasıl yani? Hayattayken kendisinin yer beşiğini mi hazırlatmış? Taa Münih’te yaşayan birinin bu tavrını nasıl yorumlamalı? Anlıyorum. Anlıyorum. Herhalde keyfinden yapmamıştır. Onun sebeplerini düşünerek, tavrına vakıf oldukça daha dün gece telefonlaştığım Has-Ağa’nın yüreğindeki kaygıyı idrak ediyorum. “Niye ben onu sözümle çimdikliyorum?” diye düşündüm. Daha sonra babasının evini ziyaret ettiğim sıradaki telefon konuşmamızda “Gördüm, Gördüm” demekten fazla bir şey söyleyemedim. Sanki boğazıma taş düğümlenmiş gibiydi. Kabristanda Hamza Uçar’ın mezarına da gittik. Vaktiyle onun Kazakistan’a yazdığı mektupları bir kitapta yayınlamıştım. Daha sonra Alibek Hakim’in evine geldik. Annemle adaş olan Kadiyşa hanım-ablamızla sohbet ettik. Ama o sohbetin konuları bu günlüğe yazılmayacak kadar özeldi.
Köksegen Aksakalın evine de gittim. Şükrü Ali’nin deri konfeksiyon atölyesi alt katta diğer çocuklarının evleri üst katlardaymış. Kendi oturduğu ev başka bir sokakta. Edepli gelin, terbiyeli kız, görgülü oğullarla dolu bu ailenin evinde uzun oturduk, çaylar içildi. Köksegen Aksakalın sohbetini dinledik. Söylediklerinin hepsini yazamayacağım için üç ay içinde bana yazıp göndermelerini rica ettim. Söz verdiler. Ecelin elinden kurtulanların arasındaki seçilmiş insanlar demekten başka tanımı yakıştıramıyorum. İkindi itibarıyla Salihli İlçe yönetimi (Beşağaç)Termal tesislerde yemek verdi. Bagdat Amrayef ile Düysen Kaseyinof da geldiler ve dizginleri ellerine aldılar. Tepelerden ilçeye baktım. Ağaçlarla kaplı dağ eteğine yerleşmiş. Buranın idari amiri mahçup tavırlı değildi Hepimiz birer konuşma yaptık. Köksegen aksakalın konuşmasını beğendim. Akşamki konsere de az vakit kaldı.
Altay köyü ile Salihli’ye giden sanatçıları Bagdat Mirza ile Düysen Mirzanın eşlik etmeleri, sadece il, ilçe ve belde görevlileri ile buradaki herkesi etkiledi ve Mustafa ile ŞükrüAli’nin moralini yükseltti. Arkanı dayayacak devletinin olması güzel bir şey olsa gerek. Elçi ilkokula giden Kazak çocuklarına (Kazakça) ders verecek öğretmen ve ders kitapları göndermeyi kabul etti. Böylece bu Nevruz kutlamaları bazı hayırlı işlere de sebep oldu. Akşamki konser güzel geçti. İstanbul’dan gelen bir Kazak sanatci da konser sonrasında bir saat daha konser verdi. Manisa valise başka bir yerde yemek verdi. Janbolat Avipbayef,:”İstanbul’da bir kafeye gitmiştik, İstanbul valisi de halkın arasında oradaydı” diye şaşırmıştı. Burada da yerel yönetim halkın arasında. Ama bizim memlekette bırakınız valileri yerel yönetimin en basit idarecisi bile bunu yapmaz. Ama bunu öğrenmek lazım. Termal tesise geri döndük, termal banyoda kemiklerimiz dinlendi ve günün güzel geçmesiyle rahatlıkla başımızı yastığa koyduk.


Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   51




©engime.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет