ŞANSLI YOLCU (ANAYURT GÜNLÜĞÜ) Kısa Ek Amacına ilacı uygun geldiği için, yolculuk böyunca herşey vakitli gittiği için ve yıllarca özlenen anayurdu istediğim gibi gezdiğim için “Şanslı Yolcu” ifadesi benim bu ziyaretimi anlatan en uygun başlık olacak sanıyorum. Türklük geçmişini ezelin en başından başlatan, atalarının gücünü Altay dağlarından alarak, analarının göbek bağını Karadeniz’e getirip gömen her aydın için, uygarlık tarihinin beşiği, Türk dünyasının sarsılmaz anıtı olan Türkiye’yi ve onun tarihi mekanlarını ziyaret etmeyi hayal etmemek mümkün değildir. Dünyanın bilinen dokuz merkezinin birleştiği medeniyet kenti İstanbul-Türklük dünyasının yüreği sayılır. (İstanbul’un) Kara yolları şehrin can damarına gibi insanın bağrı ısınır, göğsü genişler ve insanı sevgiyle kendine çekerken yaşanılan duyguları anlatmaya kelime yetmez. Çok fazla yakınlaşmasak da Türkiye’yle en azından omuzlarımızın yakınlaştığı ziyaret Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi Gülcanat Kurmangaliyeva Ercilasun’un organize ettiği bir konferans sebebiyle gerçekleşti. Daha önceden tanışmasak da kardeşimiz olan Güljanat, İstanbul’dan şeytankulakla(cep telefonu) haberleşti. Tokyo üniversitesi ile ortaklaşa yapılan uluslararası bir konferansa “Bölünmez Alaş İdeali ve Sovyet Zulmü” konusunda bir bildiriyle katılır mısınız teklifini yaptı. Hasan Ağa, sizin o konuda (Sovyet) güvenlik komitesinin dokümanlarına sahip olduğunuzu ve sizin mutlaka davet edilmeniz icab ettiğini söyledi. Tokyo üniversitesiyle beraber organize ettiğimiz için, ve özellikle o dönemde Alaşçılara Japon Casusu suçlaması yapılması konusuna değinseniz.” dedi. (Hasan Ağa) uçak biletini kendisi hallederse, konaklama ve seyahat masrafları benden dedi teklifini getirdi.
Bedava seyahati kim sevmez, ne varki “konaklama” konusu vicdanımı biraz rahatsız etmesine rağmen (gecesi 120 dollardan fazla) Has-Ağayla olan samimiyetimize güvendim. Bazen” Ah gençliğimizde tanışsaydık kimbilir neler yapardık. Mertliğine diyecek yok, tam savaşa omuz omuza gidilecek yiğitmiş “ gibi düşüncelerde geçerdi hep aklımdan. En zorlayanı da, dünyaca ünlü uluslararası akademikler camiasının önünde kendi ulusumun tarihteki liderlerinin “Nasıl Japon Casusu oldukları” suçlamasını tartışmak konusuydu. Çok geçmeden Hasan Ağa’nın akrabası Ebülbaşar da, Has-Ağanın kendisi de İstanbul’da bir konferansa katılmam ihtimalinden haberdar etti. Önceden benim sıkça kullandığım bir takılmayı tekrar ederek “Yatak yemek bedava anlamında, ev de sohbette bedava” dedi. Anlayan insan için bu teklif hem ağabeylik hem de dostluktan kaynaklanan emir-rica idi. Bu ricayı kıramayarak, gizli servis dokümanlarını tekrar incelerken, (Alaş Liderlerinin) hepsinin hem Japon hem de Türk casusları suçlamasıyla haksız cezalar aldıkları ortaya çıktı. O dokümanların arasından Magcan Cumabay’ın 6 Ocak 1938 de SSCB İç işleri Bakanlığına yazdığı dilekçe de:
“Ben-Cumabayev-, Sovyet hükümeti önünde kendi suçumu affettirmek için: yabancı bir memleketin yararına bir kaç sene casusluk ettim.- şeklindeki ifadeyle bana yapılan suçlamaları Kabul ediyorum. Japonya’nın çıkarına hizmet edecek casusluk faaliyetleri ile ben- Cumabayev 1919-dan 1929’a kadar yani tutuklanarak çalışma kampına gönderilinceye kadar iştigal ettim. O zaman bana verilen cezayı tamamladım, 1936 senesi Kazakistan’a döndükten sonra da yukarıda bahsedilen ülkenin çıkarına çalışmaya devam ettim.” şeklinde ifade vermek zorunda kalmış.
Aslında onların (Alaş liderlerinin) kabul ettikleri bu suçlamadan adı geçen ülkelerin hiç haberi yoktu. Japonlar o konuda bir şey biliyorlar mıydı? Yukarıdaki ifade de 1919-dan 1929’a kadar olarak verilen süre ise, Alaşçıların kaderlerinin çizildiği dönemlere denk gelmektedir. Japonya’nın Tokyo’daki Tsukuba üniversitesinin alimlerinin organize ettiği, özellikle onların arasında meşhur Orta Asya uzmanı Hsio Komatsu’nun da olduğunu öğrendiğim bu konferansa katılırsam çalışmalarımın boşa gitmeyeceğini anladım. Böylece ağabey ve kız kardeşin ricasını kıramadan , Alaş idealinin çetrefil kaderi konusunda konuşmak için uygun bir seyahat fırsatı çıktı.
Bu yazıda bahsettiğim Hasan Oraltay, Mustafa Çokay’dan sonra 50 sene boyunca Amerika’nın Avrupa Kıtasındaki Azatlık radyosu vasıtasıyla Kazakların bağımsızlık idealini anlatmaya çalışan meşhur aydın, toplum savaşçısı. Dış dünyadaki Kazak diyasporasının lideri. Ellili yıllarda Doğu Türkistan’dan ayrılarak Taklamakan çölünü, Tibet platolarını, Himalaya’ların oksijensiz zirvelerini, Bulanay’ın buzlu geçitlerini, Keşmir’in hiç kurumayan kara yağmurunu, Hindistan’ın bezdiren sıcağını, Arapların çöllerini, “bağımsızlık-azatlık arayarak geçerek Türkiye’ye gelen Alibek Hakim’in oğlu, muhacir. “Elim-Aylap Geçen Ömür” isimli efsanevi hatıratın yazarı. Şimdi Münih’te yaşamaktadır.
Günlükteki Şahıslar: Kazakistandaki ve Türkiye’deki Dayılar ve Yeğenler: Solda Sağa Hasan Oraltay, Nigar Muhametcankızı Bafina; Hatice Alibekgelini Oraltay, Aklima Alibekgelini Hakim, Aliye Adilbekkızı Pınar, Sabiyhan İlyasgelini .Arkada Tursın Kudakeldioğlu Jurtbay ve Nazım Tursınkızı.
Günlükte anlatılan seyahat fırsatını kolaylaştıran bir başka konuyu da ifade etmeliyim.Maltepe Üniversitesindeki bilimsel konferans Türkiye’de Türksoy tarafından organize edilen Nevruz şenlikleri programına denk geldi.
Uzay boşluğunda, güneş merkezli gezegenimizdeki gölgelerin yer değiştirdiği,ve toprak ananın bağrını ısıttığı dönem olan baharın gelişini kutlayan Nevruz kutlamaları sebebiyle, en eski geçmişten beri bütün Türkler olarak; toprak ananın bağrındaki buzları eriten Nisan yağmurları yağınca, yeryüzü yeşile bürününce, ulusun şanslı ve ak sütlerin bol olacağı inancıyla; “Gök” (tanrının) gücüne adaklar bağışlamak geleneğine göre tuzlanmış ağızla yoğrulan tahılı saçı olarak saçmışlardır. Geçmişin derinliklerine ait olsa da bu gelenek bütün Türklerde devam ettirile- gelmiştir. Türksoy organizasyonu ile 14 halkın sanatçılarının katıldığı Nevruz kutlamaları- bunların hepsinin kökü aynı, dili aynı gönlü aynı olan ve tarihin geçmiş dönemlerindeki kopmalar ve ayrılıklara rağmen kardeşlik bağlarının kopmadığının ispatı oldu. Türk dünyasının kültürel bağlarını güçlendiren UNESCO gibi uluslararası bir organizasyona dönüşme amacı güden uluslararası TÜRKSOY kurumunun bu organizasyonuna Türk, Kazak, Kırgız, Azeri, Tatar, Başkurt, Nogay, Kırımçak, Altay, Hakas, Buryat, Gagauz, Kıbrıs Türklerinin sanatçıları, dansçıları, bestecileri, neyzenleri, kopuzcuları, manasçıları ve aşıkları katıldılar. Bu gruplarla beraber, Türkiye’nin Milli Eğitim ve Kültür Bakanlarıyla, Parlamento Başkanlarını Köksal Toptan tarafından kabul edildik.
TÜRKSOY’un gerçekleştirdiği bu organizasyonda Türk Dünyasının Dansçıları Maltepe Üniversitesinde gösteride.
Sadece kişisel görüşler olarak değil, bütün Türk tarihi hakkındaki fikirlerimizden kaynaklanan hatıralarımı bir yazar olarak çoğunluk dikkatini çekmemiş gibi geldiğinden yolcu hatırası şeklinde Günlüğüme dahil etmeyi uygun buldum.
**** **** ****